Muhsin Yazıcıoğlu
  TEK BİR NOKTADAN BAŞLAYAN MACERAMIZ
 

 


TEK BİR NOKTADAN BAŞLAYAN MACERAMIZ

İnkar edenler Evren(Gökler) ve yer birbirleriyle bitişik iken onları ayırdığımızı, her canlıyı sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Yine de onlar inanmayacaklar mı?

21- Enbiya Suresi 30

Ayetin ifadesinden, bu ayette belirtilenlerin inkârcılara karşı bir delil niteliğinde olduğunu, bu ayette belirtilenler sebebiyle inkârcıların inanması gerektiğini anlıyoruz. Ateistlerin en temel iddiası maddenin sonsuzdan beri var olduğu ve maddenin tüm canlı-cansız varlıkları tesadüfen oluşturduğudur. Oysa Büyük Patlama (Big-Bang) teorisi Evren'in ve zamanın bir başlangıcı olduğunu ortaya koyarak ateizmin bu en temel iddiasını yıkmaktadır. Ayette "İnkâr edenler görmüyorlar mı?" diye sorulması da çok anlamlıdır. Bu şekilde ayet Evren'in ve yeryüzünün bitişikken ayrıldığının anlaşılabileceğine, bunu anlamanın mümkün olduğuna da işaret etmektedir. Ayetin doğruluğunun anlaşılacağı 1900'lü yıllar, bilimsel keşiflerin arttığı, bazılarının bilim ile dini çatışır halde göstermeye çalıştığı yıllardır. Sanayi toplumunun getirdiği refah ile şımaran insanların bazıları bu yıllarda maddeyi putlaştırmaya ve Allah'ın yerine koymaya kalkmışlardır. Tam böyle bir ortamda bazı insanların tapınmaya kalktığı maddenin yaratılmış olduğunun, yani başlangıcı olduğunun, Big-Bang ile doğrulan-ması inkârcılığa inen bir tokattır. Ayetin devamında geçen "Yine de onlar inanmayacaklar mı?" cümlesi de çok anlamlıdır. Ayetin bu işaretini de tarih doğrulamış, ortaya konan tüm delillere rağmen inkârcılar inkârlarında ısrarcı olmuşlardır. Ayet bilimsel gerçekleri ortaya koyarken inkârcıların her şeye rağmen inanmama eğilimini de ortaya koymaktadır.

Ayette belirtilenler hem Evren'in başlangıcı olduğunu ortaya koyarak, inkârcılığın maddenin sonsuzdan beri bu şekilde var olduğu iddiasını yıkmakta ve inkârcıları inanmaya mecbur etmektedir, hem de Kuran'ın indiği dönemden 1300 yıl sonra anlaşılacak bu gerçek Kuran'da geçtiği için, inkârcıları bir kez daha Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunu kabule zorlamaktadır.

Evren'in genişlediğini ve tüm Evren'in bitişikken birbirinden ayrıldığını Kuran dışında ortaya koyan hiç kimse olmamıştır. İşte eski Yunan, işte Ortaçağ, işte Yeniçağ, işte Platon'lu, Thales'li düşünce yoğunluğu, işte Batlamyus, işte Kopernik, işte Kepler, işte Kant... İnsanlık tarihinin tüm dehalarının hiçbiri genişleyen bir Evren'de olduğumuzu bilemediği gibi, bu Evren'in yaratılışının başında her şeyin birbiriyle bitişik olduğunun da farkına varamamışlardır. Gelişmiş aygıtlar olmadan, bilimsel birikim kullanılmadan bu sonuçlara varmak imkansız olduğu için tüm bu ünlü felsefeciler, fizikçiler bu sonuçlara varamamışlardır. Evren'in yaratıcısı Evren hakkındaki bu en önemli bilgileri kitabıyla insanlara bildirerek hem bu Evren'sel oluşumlara dikkatleri çekmiş, hem de Kuran'ın kendisi tarafından gönderilen bir kitap olduğunu ispat etmiştir. Günü gelince Uzay'da bir nokta olan insana tüm Uzay'ın bir noktadan yaratıldığının delillerinin örtüsünü açan Allah, böylece hem Evren'in bilgisini insanlara sunmuş, hem de kendi kitabının mucizelerini göstermiştir. Ayetin, açık mucizesi kadar "İnkâr edenler görmüyorlar mı?" ifadesiyle ayetin açıklamalarının anlaşılacağına işaret etmesi, "Yine de onlar inanmayacaklar mı?" ifadesiyle inanmayanların bu delillere rağmen inkârcılıklarına devam edeceklerine işaret etmesi de çok ilginçtir. Nitekim Einstein da Evren hakkında yaptığı keşiflerden çok, bunların anlaşılabilmesine şaştığını söylemiştir. Bundan da ayetin, insanların bu ayette ifade edilenleri anlayabileceğine işaretinin önemi anlaşılmaktadır.

KOZMİK FON RADYASYONU DELİLİ

Ayette Evren'in başta bitişik olduğu Arapça "ratk" kelimesiyle ifade edilir ki; bu kelime kaynaşmış durumda içiçe geçmeyi ifade eder. Arapça "fatk" kelimesi ise ayrılmayı, bölünerek ayrılmayı ifade eder. Ayetin belirttiği bu ayrılmayı Lemaitre ortaya koyduğunda, bu kuramın başta dirençle karşılaştığını Evren'in genişlemesini açıklarken anlattık. Bu fikre karşı koyanlardan biri de Fred Hoyle idi. 1940'lı yıllarda Fred Hoyle, Evren'in Big-Bang ile başlaması halinde, bu ayrılmanın (patlamanın) bir kalıntısı olması gerektiğini öne sürerek; "Bana bu Big-Bang'in bir fosilini bulun" dedi. Aslında Fred Hoyle bunu Big-Bang ile alay etmek için söylemişti. Onun bu alaycı meydan okuması Big-Bang'i destekleyen birçok delilin bulunmasına yol açtı. Hoyle'nin alay etmek için kullandığı fosil tabiri, ilginç bir şekilde o zamandan sonra bulunan deliller için kullanıldı. Hoyle Big-Bang ile alay ederken, onu yok etmek isterken, istemeyerek onun daha da çok kanıtlanmasını sağladı.

1948'de George Gamov ve öğrencisi Ralph Adler, Big-Bang olduysa gerçekten Hoyle'nin söylediği fosilin olması gerektiği sonucuna vardılar. İleri sürdükleri mantığa göre Evren Big-Bang'den sonra her yöne doğru genişlediğinden bu alçak düzey fon radyasyonu, bakılan her yönde mevcut olmalıydı. Big-Bang'den sonra çıkan diğer bütün radyasyonların Evren'in içinde belli bir başlangıç noktaları olacak ve sadece o noktadan dışarı doğru yayılacak-lardı. Ancak tüm Evren'i başlatan bir patlamadan çıkan radyasyon böyle bir tek noktaya kadar izlenemezdi. Böyle bir Evren'in genel dinamik genişlemesiyle bu radyasyon her yana yayılmak zorundaydı. Gamov ve Adler'in tahmin ettiği radyasyon 1960'larda New Jersey'de Princeton üniversitesi'nde bir grup tarafından çok hassas aletlerle araştırılmaya başlandı. Fakat bu çok önemli bulguyu bulmak enteresan şekilde başkalarına nasip olacaktır. Arno Penzias ve Robert Wilson, Bell telefon şirketinde iki araştırmacıdır. Bir gün ikili Evren'in her yanından gelen bir parazitle karşılaşırlar ve bunun sebebini tam olarak anlayamazlar. İşin enteresan yanı Penzias ve Wilson olayı iyice anlamak için çok yakınlarda çalışan Princeton üniversitesi'ndeki ekipten Robert Dicke ve arkadaşlarını telefonla ararlar. Telefonu kapatan Dicke büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve Nobel ödülünü kazandıracağını umdukları keşfi başkalarının bulduğunu anlar… Evet, bir soğuk kaynakla kıyaslıyorlardı ve hep mutlak sıfırın tam 3 derece üstünde 3 Kelvin'deydi. Radyasyon tam beklenen özelliklere sahiptir ve Evren'in her tarafından gelmektedir. Hoyle'un bulunmayacağını sandığı fosil bulunmuştur. Nobel ödülünü de böylece Penzias ve Wilson kazanır.

UYDUDAN BÜYÜK PATLAMA'YA DESTEK

Penzias ve Wilson 1965'teki keşifleriyle Nobel'i aldıktan sonra, 1989 yılında daha da gelişen teknolojinin yardımıyla COBE uydusu bir roketle uzaya gönderildi. COBE uydusundan gelen veriler Penzias ve Wilson'un buluşunu destekledi. Birçok kişi COBE'nin verilerine kesin kanıt dedi. Böylece 1927'de Lemaitre ile başlayan süreç 1989'da yeni kanıtlar bulmuştu. Yıl 1989'u gös-terdiğinde Kuran'ın inmeye başladığı tarihten 1400 yıldan fazla bir zaman geçmişti ve Kuran'ın söyledikleri uyduyla da ispatlanıyordu.

Issız bir adaya çıksak ve bu adada küllere rastlasak herhalde hiçbirimizin bu adada daha önce bir ateşin yandığına şüphesi olmaz. Bu küller adada daha önce yanan ateşin bir nevi fosilidir. Aynı şekilde COBE'nin ve daha önce Penzias ve Wilson'ın bulduğu fosil ışın da Big-Bang'in bir kanıtıdır. Bu fosil-ışının Evren'in her yanına dağılmış durumda olması gerektiğinin Big-Bang ile alay etmek isteyenlerce ortaya atılması da bu delilin sağlamlığının diğer bir göstergesidir.

Big-Bang'i kanıtlayan delillerden biri de Evren'deki hidrojen-helyum oranıdır. 1930'lu yıllarda her gök cisminin yapısına göre özel bir ışık saçtığı olgusundan yola çıkan astronomlar, yıldızların ve galaksilerin bileşimini analiz etmek için özellikle tayfölçerlerden yararlandılar. Tayfölçer ve matematik sayesinde, Evren'in, ilk aşamasında ortalama olarak %75 hidrojen, %24 helyum ve %1 oranında da karbon ya da azot gibi öteki elementleri içerdiğini hesapladılar. Oysa yıldızlar bu kadar hidrojen ve helyum üretmiyorlardı. Değişik bilim adamları tarafından yapılan hesaplar %20-%30 miktarında helyumun yıldızlardan önce meydana gelmiş olması gerektiğini ortaya koydular. Yalnızca Big-Bang'in ilk anlarında var olan ateş topu bu miktardaki hafif gaz sentezini gerçekleştirebilirdi. Big-Bang sonucu oluşması beklenen tablo ile Uzay'daki hidrojen ve helyum miktarı, teoriyi destekleyen delillerden bazılarıdır.

Big-Bang'i kanıtlayan deliller yeterli olmakla beraber, 2000 yılına girildiğinde bile bu delillerin sürekli arttığını görüyoruz. İsviçre'nin Cenevre kentinde Dünya'nın en ünlü fizik merkezlerinden CERN'de 6 milyar Sterlin harcanarak Big-Bang ortamı oluşturulmuştur. Bu deneyin bulguları da Big-Bang'i destekler özelliktedir. Araştırmaya liderlik eden Londra'daki Imperial Koleji öğretim üyelerinden Fizikçi Prof. Peter Dornan'a göre bu deneyin bulguları 21. yüzyılın en önemli buluşlarındandır.

Evren'in bir başlangıcı olması gerektiğini Termodinamik'in kanunları da desteklemektedir. Termodinamik'in ikinci kanunu (Enerjinin Bozulması Kanunu) kendi haline bırakılan sistemlerin düzensizliğe doğru eğilimleri olduğunu, enerjinin daha az kullanılabilir hale doğru gittiğini ve sonuç olarak tam bir işe yaramaz duruma eriştiğini ifade eder. Eğer Evren ve madde sonsuzdan beri var olsaydı sonsuz zamanda hareket tamamen durmuş olacaktı. (Gerçi sonsuz zaman vardır demek, sonsuzu geçip buraya geldik demektir. Oysa sonsuz geçmez, eğer geçiyorsa sonsuz değildir. Kısacası zaman olarak şu noktadaki varlığımız bile bir başlangıcın varlığını ispat eder. Zihin zamanın yaratılmadığını düşündüğü anda çelişkiye, ikileme düşmeye mahkumdur. İkilemin yegane çözümü zaman kavramının yaratıldığını bilmekten geçer.) Evren'in başlangıcı olmasının gerekliliği ile Evren'in başlangıcını ispat eden Big-Bang'in bu uyumu da deliller üstüne bir delildir.

MUHAMMED PEYGAMBER UZAYA UYDU MU GÖNDERDİ?

Big-Bang'in doğrulanması için Uzay'daki uydulardan gelen verilerin kullanıldığını gördük. Peki Uzay'a gönderilen bu uydudan 1400 yıl önce Muhammed Peygamber, Yerküre'nin Evren'le bitişik olup sonra ayrıldıklarını nasıl anlamıştı? Uzay'ın her an genişlediğini Muhammed Peygamber'in nasıl bilebildiğinin ortaya çıkması için "Acaba Muhammed Peygamber çölün kumları altına bir teleskop mu sakladı?" diye sorduk. üstelik bu teleskobun Hubble'ın teleskobu gibi gelişmiş olması gerekirdi. Peki, inkârcılar acaba Evren'in başta tek bir birleşim olduğunu "Muhammed kozmik fon radyasyonunu hesaplayarak buldu" diye mi iddia edecekler? Bunun için Muhammed Peygamber'in herkesten gizlediği uydusunu Uzay'a gönderdiği ve bu uydudan gelen verileri değerlendirerek COBE'den önce gerekli çıkarımları 1400 yıl önce yaptığı fikrini mi savunacaklar? COBE'den 25 yıl önce fosil radyasyonu, telefon şirketinin ekipmanlarıyla keşfeden Penzias ve Wilson, Nobel ödülünü aldılar. Peki, 1400 yıl önce Evren'in tek bir birleşimden oluştuğunu da, Uzay'ın genişlediğini de söyleyen Muhammed'in Peygamberliğini inkâr edenler, acaba en azından onu Nobel fizik ödülüne aday gösterecekler mi?

Görüldüğü gibi Kuran'ın Allah tarafından gönderilmediğini, Hz. Muhammed'in Kuran'ı kendisinin yazdığını söyleyenler, ne iddia ederlerse etsinler komik duruma düşmekten kurtula-mayacaklardır. İnanmaya niyeti olmayanlar hangi delili görürlerse görsünler inkâra kendilerini şartlandırmışlardır. Hz. İbrahim'e karşı böyleydi, Hz. Musa'ya karşı böyleydi, Hz. İsa'ya karşı da böyleydi, Hz. Muhammed'e karşı da böyledir. İnkarcıların tavrı, tarih boyunca hep aynı psikolojiyi yansıtır. Aşağıdaki ayette görüleceği gibi Hz. Musa'ya karşı koyanlar da, her ne delil görürlerse görsünler inkâr edeceklerini söylemişlerdir.

Bizi büyülemek için delil olarak her ne getirirsen getir, biz sana inanmayacağız.

7-Araf Suresi 132

 

BİG BANG ALLAH'IN BİRLİĞİNİN DE DELİLİDİR

çok tanrılı inançlar değişik toplumlarda ve değişik çağlarda birbirlerinden apayrı yapılara sahiptir. Eski Mısır'da gözüken çok tanrılı inançla, Hintliler'in çok tanrılı inanç sistemi birbirinden çok farklıdır. Fakat çok tanrılı inanç sistemlerinin ortak özellikleri değişik tanrılara değişik hakimiyet alanları ayırmalarıdır. Güneş bir tanrıdır, Ay ise değişik bir tanrıdır, dağların tepesindeki falanca tanrı apayrı bir tanrıdır... Kimi tanrı yağmurlardan, kimi tanrı rüzgarlardan sorumludur, kimi tanrı dağların hakimidir, kimi tanrı nehirlerin hakimidir... Evren'i ayrı ayrı bölümlere ayıran çok tanrılı zihniyetlere karşın tek Allah inancına sahip olan Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet Evren'i bir bütün olarak görmüşlerdir. Bu inançların sebebi ise tek bir Allah'ın yarattığı Evren'de ayrılığın, bölünmüşlüğün olamayacak olmasıdır. Bu dinlere göre bölünmüşlük dış görünüştedir, fakat işin özünde Evren'e teklik hakimdir, tek Allah'ın kontrolünde olan Evren her noktası birbiriyle ilişkili bir bütündür.

Kindi, Farabi, İbni Sina, İbni Rüşd gibi İslam bilginlerinden birçok Hıristiyan bilginine kadar ünlü felsefeciler "Birden bir südur eder(çıkar)" diyerek tek Allah'ın yarattıklarında bir bütünlük olması gerektiğini söylemişler ve bu bütünlüğün Allah'ın Bir'liğinin delili olduğunu vurgulamışlardır. Daha sonra bu düşünürler Evren'de meydana gelen tüm olayların birbirleriyle nasıl ilişkili olduğunu açıklayarak bu birliği göstermeye çalışmışlardır. Big Bang ile ortaya çıkan gerçeklerden sonra ise, Evren'deki yaratılanların birliği bir kez daha ispatlanmıştır. çünkü artık Evren'in başının tek bir birleşim olduğu açıkça gözükmektedir. Evren'de oluşacak olan her şey bu teklikten oluşacağına göre, zaten birlik içinde ve birbirleriyle ilişkili olmak zorundadır. Artık hiç kimse Güneş'in ayrı, Ay'ın ayrı, insanın ayrı, yılanın ayrı, falanca bitkinin ayrı bir yaratıcısı var diyemez. Evren'in kökeni bir tekliktir, bu tekliği yaratan kim ise; bu teklikten ortaya çıkan Güneş'i, Ay'ı, insanı, hayvanları, bitkileri de yaratan O'dur. Hiç şüphesiz Big Bang olmadan da mantıklı bir şekilde Evren'in ayrı yaratıcıları, tanrıları olduğu fikrinin mantıksızlığı ortaya konmuştur. Fakat Big-Bang bu konuda da çok kestirme, çok sağlam bir açıklama getirmiştir

1- De ki : O Allah Bir'dir. 2- Allah, her şeyin muhtaç olduğudur. 3- Doğurmamıştır, doğurulmamıştır. 4- Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir.

112-İhlas Suresi 1-4

 
 

muhsin-yazicioglu.tr.gg



 
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol